Wellbeing Seyahatleri

İyi hissetmeyi gezerek kalıcı hale getiriyoruz...

Goethe’ nin dediği gibi “Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.”

Bizde yeni yerler keşfederken aslında kendimizi keşfetme yolundayız.

Turist gibi değil gezgin gibi yolculuk yapıyoruz. Seyahat etmenin pozitif gücünü keşfediyoruz.

Seyahat etmek uzmanlara göre, kalp ve beyin sağlığımız için ne kadar önemliyse bu iyi olma hali ile gezmek aynı ruh sağlığımızı da derinden etkiliyor. Gittiğimiz şehirlerde,

Doğaya dokunarak, toprağın yaratıcılığını, kayaların sağlamlığını hissetmek…

Soluduğumuz havanın enerjisini hissetmek,

Farklı yer, farklı lisan ve kültürlerle zihnimizin farklı bölümlerini aktive etmek,

Farklı tatları deneyimleyerek, farklı kokuları alarak, farklı manzaraları görerek,

aslında beş duyu organımızla gezmenin farkını deneyimliyoruz, zevk almayı kalıcı mutluluğa dönüştürüyoruz.

Sonuçta, wellbeing journey, iyi hissetmeyi gezerek kalıcı hale getirmek.

Biz biliyoruz ki kokular ömür boyu hiç unutulmaz, gördüğümüz güzelliklerin unutulabilir ama yaşanan duygu bedenimize kayıt olur ve biz güzel anıları biz ne zaman istersek zihnimize geri getirebiliriz yeniden ve yeniden o duyguları yaşayabiliriz.

Her sabah yoga ile uyanıp her akşam meditasyonla uyuyoruz. Nefes çalışmaları daha az yorulup daha çok yürüyoruz.

Wellbeing Journey gezilerimizde genel planı bilmekle birlikte detayları yaşadıkça öğreniyorsunuz, nerede ne yapacağımızı yaşayarak deneyimliyorsunuz. Her şeyi bilmenin yarattığı monotonluk yada zihin doluluğu değil, bilmemenin yarattığı stresi dopamin etkisiyle yönetmeyi öğreniyoruz. Şehirdeki alışkanlıklarınızı bırakıp her konuda gerçek ruhsal özgürlüğü yaşıyorsunuz. Birileri sizin için her şeyi düşünmüş planlamış siz sadece yaşamaya, hissetmeye odaklanıyorsunuz var mı böyle bir rahatlık ve özgürlük…

Wellbeing♥journey kendinize yaptığınız yolculuğun diğer adı…

Şimdiye kadar nerelere mi gittik …

Vahşi hayvanların ev sahipliğini, onları rahatsız etmeden sessizce yaşamlarını, anne aslanın yavrularını besleme ritüelini seyrettik.

Geceleri ateş başında meditasyon yaparak yaşadığını müthiş anları hafızamıza kaydettik.

Vahşi Orman safarisinde maceracı ruhumuzu tanıdık..

Mikumi ormanında 150 yıllık ağacın altında yapraktan taç yaparak birimizin doğum gününü kutladık.

Zanzibar’ da okyanusun sonsuzluğunu, müthiş deniz ürünlerinin tadını kazıdık zihnimize.

Okyanustaki  Gel Git olayının doğanın anlık değişimini kendimize duygusal değişikliklerimizle nasıl örtüştüğünü fark ettik…

Titikaka gölünde sal üzerindeki yeralklubelere konuk olduk.

MachuPicchu’ da gizemli dağ yollarında mindfull walking (farkındalıkla yürüyüş) yaptık, ağaç kavuklarının içinden geçtik, Nazca çizgilerini gökyüzünden seyrettik,

Ica çölünde kum sörfü yaptık…

Vahşi doğanın içinde nehir gezisi ve anakondalarla birlikte süzüldük, nehir kıyısındaki ağaçlarla arkadaş olup maymunlarla muzlarımızı paylaştık.

Baharat ormanına gidip hem şifalı baharatlar alıp hemde doğada hiçbir şey yapmadan sadece doğanın verdikleriyle nasıl sağlıklı kalınır hayretle dinlerken bizde tarçın ağaçlarından dal koparıp tarçın öğüttük.

Balina seyrine çıktık ve gördüğümüz manzara karşısında gerçek mi bu gördüğümüz diyerek birbirimizi çimdikledik. Gerçekmiş…

Deniz kenarında kuma saplanmış incecik sopalara çıkıp yerlilerle balık nasıl avlanır deneyimledik..Sabır ciddi meditasyon işi bunu hatırladık yine.

Oralara gitmişken dalga sörfü yapılmaz mı, ,on dakikada öğrendik, otuz dakikada uzmanlaştık döndükten sonra o otuz dakikayı otuz gün konuştuk.

Srilanka filleri çok vahşi olmalarına rağmen bizim onların arasında gezmemize yavrularını görmemize izin verdiler.

Srilankanın unutulmaz Ella şehrinde karşı dağlardan gelen manastır çanlarıyla yoga yapıp vadinin muhteşem seyrinde meditasyona daldık…

SriLanka’ da mavi trene binip çay tarlalarından geçtik çay toplama deneyimi ve Ceylan çay fabrikasına gidip kaç çeşit çay olduğunu ve nasıl itinayla demlendiğini hayretlerle dinledik.

Tapınaklara gidip keşişlerden ritüeller eşliğinde  dilek bileziklerini takmadan dönülmez tabii.

Marakeş renkleri sokakta, çarşıda ve bahçelerde içimize işledi. Mavinin en mavisi, sarının en sarısını Yves Saint Laurent bahçesinde gördük.

Yves Lourent burada yaşamış, yaratıcılığını burada dünya ile paylaşmış bu şehirde ölmüş ve arkasında bir müze ve vakıf bırakmış görmeden olmazdı…

Bu derin mavinin en çarpıcı yaşandığı yer Mavi Şehir dedikleri Şafşavan.. Hepimiz bilerek beyaz elbiseler giydik bu maviliğin içinde ne giysen kaybolursun mavi seni alıp götürüyor hayal dünyasına mı desem, ünlü bir ressamın elinden çıkmış bir tablonun içine mi desem, yerdeki renkli capcanlı mozaikler yada etraftaki küçük kilimci dükkanları olmasa ayaklarımız yere basmayacaktı sanki.

Riyad dedikleri ev otelde kalıp sabahları kendi evimizde gibi yoga yapıp bizim için sabah gelip hazırlanmış kahvaltımızı yapıp evimizin kapısını kapatıp dolaşmaya çıkmak ilk kez bir gezimizde yaşandı..

Kasablanka da meşhur Rick’s Cafe’ de bir doğum günü daha, her seyahatimizde bir doğum günü denk geliyor, tesadüf diye bir şey yok diyorlar, doğruysa biz her gezimizde hep doğumgünü neşesi yaşıyoruz.

Argan ağaçları, argan yağları ve saçımızın cildimizin güzelleşmesi için yapılan argan yağı alışverişi ile bir kez daha ağaçla, doğaya teşekkür etmeden geçemedik…

Berberi köyünde bir eve misafir olmak süregelen gelenek ve görenekleri yaşamak ayrı bir anı oldu bizim için..

Marakeş’te çarşıda yılanları dans ettirmek istemeyebilir ,boynunuz ayılanı takıp şifacılığını hissetmek istemeyebilirsiniz  ama isterseniz biz yaptık çok iyi hissettik.

Yeni yıl öncesi soğuk Aralık ayında yapılan Belgrad gezisi bugün gibi aklımızda. Tuna nehri üzerinde küçücük butik bir sal otelde kalıp sabah önümüzden geçen kuğuları seyretmek müthişti.

Nehrin üstede hissederek hiç yoga yaptınız mı !evet biz yaptık aramızda camdan pencere olmasa kuğularda bize katılacaktı. Nehrin sakin, dingin akıntısı ile meditasyon yapmakta ayrıca bizi gürültülü zihnimizden doğanın akışına mavi tüy misali uçudu. Aziz sava katedralini görmeden olmazdı..Tesla müzesini gezdikten sonra ise bu soğuk Aralık kış gününde gidip küçük bir cafe de sıcak çikolatanın da keyfi başka tabii.

Tüm bu gezerek iyi hissetme yolculuklarımızda yaşadığımız ruhsal hikayeleri  saymıyorum bile yeni hikayeleri birlikte yaşamak dileğiyle…

“Havada Asılı Şehir”  anlamına gelen Meteora şehrine gitmek,

Dev kayaların üzerine kurulmuş, Bin yıl önce keşişlerin inzivaya için geldiği bu mistik manastırda meditasyon yapmak,

Keşişlerin susma yemini ettikleri için onlarla konuşmak yerine yavaş seyreden hareketlerini takip etmek, onların yaşadığı mekanda misafir olmak çok heyecan vericiydi.

Game of Throns çekimlerinin yapıldığı bu fantastik dağın yamacında geceyi geçirmek, butik çok şık ve özel bir otelde kalmak, sabah erken saatte kayalara bakan otelimizin bahçesinde meditasyon yapmak müthişti.

Bizimle gelin, keşfedilecek çok yerler ,yaşanacak çok heyecanlar var.

İpek Darga

“Bilmediğin bir yola gitmek bilmediğin bir yönünü keşfetmektir”.

Martin Buber